ABDULLAH ÖCALAN HAYATI VE ÇALIŞMALARI
ABDULLAH ÖCALANIN HAYATİ ABDULLAH ÖCALAN KİMDİR ?
Abdullah Öcalan 1948 yılında Şanlıurfa'da dünyaya geldi. 7 Kasım 1978 tarihinde terör örgütü PKK'yı kurdu. Kısa bir süre sonra Suriye'ye geçen Abdullah Öcalan, örgütün kanlı eylemlerini buradan yönetmeye başladı. Kandırdığı gençler bölücü terör örgütü adına eylem yaparken, Öcalan savaş alanına hiç inmeden oturduğu yerde rahat bir yaşam sürdü.Türkiye'nin ısrarlı takibi sonucu Suriye, Öcalan'ı topraklarından çıkarmak zorunda kaldı. Suriye'den Rusya'ya, oradan İtalya'ya geçen Öcalan İtalyan Hükümeti tarafından da ülkeden çıkarılınca kendisine sığınacak yer aramaya başladı. Yunanistan Hükümeti, kuruluşundan beri destek verdiği PKK'nın liderini Kenya Büyükelçiliği'nde saklamaya karar verdi.
Türk Güvenlik Güçleri'nin düzenlediği bir operasyonla Kenya'da kıskıvrak yakalanan teröristbaşının üzerinden sahte bir Kıbrıs Rum Kesimi pasaportu çıktı. Eli kanlı terör örgütünün başı, Türkiye'de, İmralı Cezaevi'nde yargılandı ve hakettiği idam cezasına çarptırıldı. Abdullah Öcalan idam cezası Yargıtay tarafından 25 Kasım 1999 tarihinde onandı.
GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM
Öcalan'dan kitap gibi savunma
Abdullah Öcalan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ndeki (AİHM) duruşmasına 1000 sayfalık savunma hazırladı. Terör örgütü PKK lideri Öcalan'ın avukatlarından İrfan Dündar, Aydın Oruç ve Cihan Erbaş önceki gün İmralı'ya giderek bir saat süren görüşme yaptı. Öcalan'ın 31 Mayıs'ta görülmeye başlanacak duruşma için el yazısıyla şimdilik 200 sayfa savunma hazırladı. Kalan 800 sayfa için de daktilo istedi.
GÜNDEM GÜNDEM GÜNDEM
Hesaplaşma Batıyla olacak
Abdullah Öcalan da Kemal Derviş'i desteklediğini açıkladı: Liberal sol ittifaktan yanayız
Abdullah Öcalan, Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in liberal sol ittifak kavramına destek çıktı. Geçen Çarşamba günü İmralı Adası'nda avukatları ile görüşen Öcalan, Özgür Politika gazetesinde yer alan yazılı açıklamasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi davası için hazırladığı savunmasında asıl hesaplaşmanın, "komplonun senaryosunu hazırlayan Batı ülkeleri ile olacağını" iddia etti.
Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş'in "liberal sol ittifak" önerisine destek çıkıcı ifadeler kullanan Öcalan, şunları söyledi:
"Türkiye belki Derviş yolu ile bunu deneyebilir. Önemli bir politika yürütüyor. Bu ittifak HADEP'i, ÖDP'yi, İnönü'yü, CHP'yi, Ecevit'i de içine alabilir. 1991'de DYP-SHP koalisyonunun demokratik çözüme yönelmemesi, Türkiye'nin büyük kaybına yol açmıştır. 1991'de gerçekleşmeyeni yeniden yapalım. Gelişecek sol liberal ittifakta özgücüne dayanarak yer alınabilir. Bu anayasal demokratik çözümü getirebilir. Derviş'in geliştirmeye çalıştıkları, başarılı olursa buna sağ da karşı çıkmaz; böylece Türkiye krizden çıkabilir."
"İYİ ÖNDER OLAMADIM ÖZÜR DİLERİM"
Öcalan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Avrupa Birliği'ne giriş sürecinde almış olduğu tavrı da değerlendirerek, TSK'nın Türkiye'de demokratik gelişmeye tümüylü karşı olmadığını da ifade etti. Türkiye'nin kaybetmesini istemediklerini söyleyen Öcalan, bugüne kadar iyi bir önderlik yapamadığını şöyle itiraf ediyor:
"Kürt halkı çok acılı bir halktır; keşke bunlar olmasaydı. Keşke daha iyi önderlik yapabilseydim. Bu iki yüzyıllık bir oyundur. Ben iyi bir önder olamadıysam, özür dilerim. Bunu yenilgi olarak da görmüyorum."
TARİHÇİ Prof. Osman Turan, bizde, hatta dünyada bir numaralı Selçuklu dönemi uzmanıdır ve eserleri Anadolu'nun Türkleşmesi, bu arada Güneydoğu'da Kürt nüfusunun gelişimi gibi konularda son derece aydınlatıcı niteliktedir.
Bugün merhum Turan'ın bir eserinden, "Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi" adlı kitabından bahsedeceğim. Cemşid Bender gibi şoven Kürt milliyetçilerine göre, Kürtler beş bin yıldan beri bugün bulundukları topraklarda yaşıyorlar, Türkler sonradan gelmişlerdir, Kürtçe antikçağı aydınlatan bir dildir, insanlığı mağaradan kurtaran, matematiği icat eden Kürtlerdir! vs... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Prof. Turan'dan öğreniyoruz ki, Türklerin Anadolu'ya girmesinden önce, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun pek çok yerinde, şehirden şehre değişmek üzere, Ermeniler ve Süryaniler çoğunluğu oluşturuyordu, hatırı sayılır bir Rum nüfusu da bulunuyordu.
Mesela Malatya'da Ermeniler ve Süryaniler; o zaman adı Hısn-ı Mansur olan Adıyaman'da, Harput'ta, Muş, Bitlis ve Van'da Ermeniler; Urfa, Mardin, Hasankeyf, Silvan ve Diyarbekir'de Süryaniler, biraz da Yahudiler yaşıyordu.
Prof. Turan, 1070 yılındaki Urfa nüfusunu örnek verir:
"20 bin Süryani, 8 bin Ermeni, 6 bin Rum ve Frenk..."
Frenkler Birinci Haçlı Seferi'nde Urfa ve çevresini içine alan bir "Haçlı Kontluğu" bile kurmuşlardır.
BİZANS hem sosyoekonomik bakımdan çöküntüye gidiyordu ve hem de mezhep farkı sebebiyle Doğu'daki Ermeni ve Süryanilere büyük baskı yapıyor, onları dağıtmak için şuraya buraya tehcir ediyordu.
Malazgirt'ten sonra kurulan Türk beyliklerinin dinlere saygılı davranışı Ermenilerin, özellikle de Süryanilerin dostça duygularıyla karşılaşmış, hiç büyük Türk-Ermeni veya hele de Türk-Süryani savaşı yaşanmamıştır. Bölgenin Müslüman nüfusuna gelince... İslamlaşma, Hz. Ömer'in fetihleriyle 7. yüzyılda başladı. Bugün Diyarbakır ilini oluşturan topraklara o zaman Arap Bekir Bin Vâil aşireti yerleştiği için buraya "Diyar-ı Bekir" denildi.
Müslüman nüfus, değişen oranlarda Türk, Kürt ve Araplardan oluşuyordu.
Selçukluların Ortadoğu'ya girişi Anadolu'ya doğru büyük göçlere yol açtı: Biri Anadolu'yu Türkleştirecek Türk göçü...
Öbürü, Kürtlerin de Doğu İran'daki orijinal dağlık yurtlarından kuzeye ve batıya, yani Anadolu'ya göçmeye başlaması... Bölgeye ikinci Kürt göçü, Eyyubiler zamanında oldu. Yavuz Selim'le Şah İsmail'in kavgasında bazı Alevi Türkmen aşiretleri İran'a, İran'daki bazı Sünni Kürt aşiretleri Türkiye'ye göçecektir.
KÜRTLERİN Fırat'ın doğusuna yayılmasında, Selçukluların Bizans'ı geriletmesinin rolü çok büyüktür. Bölgede kurulmuş bulunan Türk beylikleri, Saltuklular, Sökmenliler ve Artuklular ile Türkleşmiş Kürt Mengücek hanedanları Kürtleri "cihat arkadaşı" olarak gördüler.
Göçebe hayat tarzı Türkmenlerde de Kürtlerde de hâkimdi, bu yüzden ikisinin içinde geniş bir kesim eşkıyalık, yağmacılık yapıyor, birbirleriyle de çatışıyorlardı.
Ama göçebe Türkmenlerin göçebe kesimleri daha Artuklular zamanında tarım ve ticarete, şehir hayatına yöneldiler.
Tarihçi Claude Cahen, dağlık arazileri yüzünden Kürtlerde göçebeliğin çok uzun süre devam ettiğini belirtir.
Aynı sosyal kulvarda rakip olmamaları ve dindaşlık faktörü, tarihte Türkmen ve Kürt birlikteliğini sağlamış, Gökalp'in belirttiği gibi, nüfus yoğunluğuna ve hayat tarzına göre bazı Türkmenler, mesela Siverek'te Karaçeli aşireti gibi Kürtleşmiş, buna karşılık tarım ve şehir hayatına geçen Kürtler Türkleşmiştir.
Bu konularda Claude Cahen'in ve Mükremin Halil'in eserlerinde çok geniş bilgi vardır; onları başka yazılarımda tanıtacağım.
Böylesine iç içe geçmiş bir tarihi, etnik milliyetçilik fanatizmiyle parçalamaya çalışmak, ancak kötü niyetle yapılabilecek bir 'tahrif'tir. ..
Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesi Ömerli (Amara) köyünde Ömer ve Üveyş Öcalan’ın çocuğu olarak doğdu. 1966–68 döneminde Ankara’da Anadolu Tapu ve Kadastro Meslek Lisesi’nde okudu ardından 1969 yılında Diyarbakır’da kadastro memurluğu yapmaya başladı. Diyarbakır’daki görevinden, Bakırköy Tapulama Müdürlüğü’ne atanıp İstanbul’a Geldi. 1971 yılında da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kayıt yaptırdı. Öcalan aynı yıl Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne yatay geçiş yaptı.
1970 yılında İstanbul’da DDKO (Devrimci Doğu Kültür Ocakları) şubesi üyesi olarak faaliyete başlamış, 1971 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne kayıt yaptırmış, yine bu yıllarda Marksist-Leninist görüşlü THKP/C örgütü ile ilgilenmiş, Nisan 1972 tarihinde Şafak Grubunun bildirilerini dağıtırken yakalanarak 7 ay Mamak Askeri Cezaevinde tutuklu kalmıştır.
27 Kasım 1978 tarihinde Diyarbakır’ın Lice ilçesi Fis köyünde; Türkiye, İran, Irak ve Suriye devletlerinin bir kısım toprakları üzerinde bağımsız bir devlet kurmayı amaçlayan ve daha sonra AB ve ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alacak PKK adlı örgütü kurdu. Kısa bir süre sonra Suriye’ye geçen Abdullah Öcalan, örgütün eylemlerini buradan yönetmeye başladı.
20 Haziran 1987 Pınarcık katliamında PKK militanları 16 çocuk, 6 kadın, 8 erkek toplam 30 köylüyü öldürdü. Öcalan eylemin ardından “Öldürelim, otorite olalım” açıklamasını yaptı.
15 Mayıs 1996 tarihinde PKK’nin 6. kongresinde militanları intihar eylemlerine teşvik etmek için “ne kadar eylem, o kadar propaganda, ajitasyon; ne kadar eylem o kadar otorite”açıklamasını yaptı.
Türkiye’nin baskıları sonucu 1998′de Suriye, Öcalan’ı topraklarından çıkarmak zorunda kaldı. Suriye’den Rusya’ya, oradan İtalya’ya geçen Öcalan, İtalyan Hükümeti tarafından da ülkeden çıkarılınca Yunanistan’ın Kenya Büyükelçiliği’nde saklandı.
Kenya’daki Yunanistan Büyükelçiliğinden çıkarıldıktan sonra, Kenya güvenlik birimlerince yakalanıp, Türk güvenlik görevlilerine 15 Şubat 1999 günü teslim edildi. 16 Şubat 1999 tarihinde Bordo Bereliler tarafından uçakla Kenya’dan Türkiye’ye getirildi.Öcalan’ın üzerinden Lazaros Mavrosadına düzenlenmiş bir Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu çıktı.
Kenya’da ele geçirilen Öcalan, Türkiye’ye getirildikten sonra Bursa açıklarında bordo bereliler tarafından Deniz Kuvvetleri’ne ait bir hücumbota getirildi. İmralı adasındaki özel hapishaneye konuldu. 31 Mayıs 1999 tarihinde hapsedildiği İmralı adasında yargılanmasına başlanan Öcalan suçluluk savunması yaptı ve PKK’yı kendisinin kurduğunu, örgütü sevk ve idare ettiğini, yakalandığı ana kadar örgütün kendisinin liderliği ve komutası altında faliyetlerini sürdürdüğünü itiraf etti.
29 Haziran 1999′da yapılan son duruşmada Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından kurduğu silahlı örgütü PKK’yı, aldığı kararlar ve verdiği emir ve talimatlarla sevk ve idare ederek, devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf eylemleri gerçekleştirdiği sabit görüldü. Abdullah Öcalan, oybirliği ile idama mahkûm edildi.Karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından da onandı. Mahkemenin gerekçeli kararında, Öcalan’ın, eylemlerinin şiddeti, yoğunluğu ve sürekliliği ve içinde bebek, çocuk, ihtiyar ve kadınların da bulunduğu binlerce insanın öldürülmüş olması ve ülke genelinde ciddi tehlike oluşturması nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 59. maddesinde düzenlenen cezai sorumluluğu kaldıran veya azaltan nedenlerden yararlandırılmasının uygun görülmediği açıklandı. Mahkemenin verdiği idam kararı, Yargıtay tarafından 25 Kasım 1999 tarihinde onandı, fakat idam cezası yerine getirilmedi, AB uyum yasaları ile idam cezası kaldırıldığı içinİmralı Cezaevi’nde hapis yatmaktadır.
GİRİŞ "Şemdin Sakık gibi Kör Cemal gibi Şahin Bilgiç gibi Cemil Işık gibi PKK'da yönetimi ele geçirenler baskılarını ve eylemlerini bölge halkı üzerinde yoğunlaştırdılar. Ben bunlara karşı koydum hatta bu şekilde eylemleri gerçekleştirenlerden bazıları Kör Cemal, Halil Kaya, Cemal Işık, Şahin Baliç gibilerini cezalandırdım. Şemdin Sakık'ı da cezalandıracaktım; ancak tutuklu bulunduğu sırada elimizden kaçtı." Bu sözler PKK başı Abdullah Öcalan'ın savcılık ifadesinden alındı. Teröristbaşı, geride bıraktığı vahşet dolu kanlı mirastan kendisini soyutlamak amacıyla, özellikle bölge halkına yönelik saldırıların sorumluluğunu, "Avare çete grupları" dediği bu "Eyalet komutanları"na yüklemeye kalkıştı. Öcalan aynı tavrını İmralı duruşmalarında da sürdürdü. 1987'den itibaren doruk noktalara çıkan PKK vahşetinden kendini sıyırmaya kalkıştı. "Aslında ben hep barışçı çizgideydim; ancak PKK'yı Susurluk benzeri çeteler sarmıştı. Bunlara karşı koyamadım." biçiminde sözler kullandı. Peki gerçekte durum böyle miydi, Şemdin Sakık, Kör Cemal gibi kişiler nasıl eyalet komutanı olabilmişti?
Kategori:
Ünlülerin Hayatı
0 yorum → "ABDULLAH ÖCALAN HAYATI VE ÇALIŞMALARI"
Yorum Gönder